Zamanın değeri, bireylerin ve toplumların gelişiminde kritik bir rol oynar. Bu içerikte, zamanın toplumsal ilişkilerdeki yeri, bireysel farkındalık ve sosyal dönüşüm üzerindeki etkileri inceleniyor.
Antalya Körfez gazetesinin haberine göre; “Bir insanın zamanını çalacağına, parasını çal.” ifadesi, bir düşünürün mi yoksa bir Çin atasözü mü olduğu kesin değil. Ancak bu söz, her iki durumda da derin bir anlam taşıyor. Zaman, geri alınamayacak tek şeydir; gitti mi bir daha geri gelmez. Zamanın geçişinin ardından, genellikle ahlarımız ve vahlarımız başlar. O anı yaşarken neden farkında olamıyoruz, işte bu da ayrı bir muamma. Genellikle zamanın kıymetini kaybolduğunda anlıyoruz. Önümüze gelen fırsatlarla zamanın değerini anlatmaya çalışıyoruz ama işin tuhafı, çoğu zaman biz de bu değeri kavrayamıyoruz.
Belki de bizim toplum olarak zamanı hoyratça harcayan bir yapımız var. Buluşmalara geç gitmek, işleri ertelemek, konuşmalara gereksiz yere uzatmalar yapmak gibi alışkanlıklarımız var. Zamanı israf etmekte üstümüze yok. Hepimiz bu durumu biliyoruz ama nedense bilmezmiş gibi devam ediyoruz. Peki, bugün neden zamana bu kadar takıldım? Çünkü 26 Kasım günü Muratpaşa Belediye Başkanı ile bir buluşmamız vardı, ardından 27 Kasım’da Döşemealtı Belediye Başkanı ile bir araya geldik. Her iki buluşmada da halkla dertleşme fırsatını yakaladık ve bu gerçekten değerli bir deneyim oldu.
Ancak yukarıda belirttiğim gibi, toplumumuzun zamanla olan ilişkisi sorunlu. Başkanlarla görüşmeye gelenlerin yalnızca kendi taleplerine odaklandığını mı düşünüyorlar, yoksa başkalarını umursamıyorlar mı, bunu anlayabilmek zor. Belediye başkanları, günde yüzlerce kişinin elini sıksalar ve hal hatır sorsalar, bu onların zamanını ciddi şekilde harcayacaktır. Bu durum, başkanların asıl yapmaları gereken işlerin aksamasına neden oluyor. Eğer söylemek istediklerimizi başkan yardımcılarına veya ilgili görevlilere iletebilirsek, belki de daha verimli ve pratik bir çözüm bulabiliriz.
Empati yaptığımda içimi bir hüzün kapladı; başım döndü. Belediye başkanlarına bu kadar ısrarcı olmasak, acaba işler daha düzgün yürümez mi? Ayrıca, gelenlerin çoğu, belediye başkanlarından iş talep ediyor. Adam kayırmanın bu kadar yaygın olduğu bir dönemde, insanlar mağdur duruma düşüyor. Göstermelik sınavlar, mülakatlar gibi süreçler gençlerin umutlarını yerle bir ediyor. Bu durumda, başkanların bu sorunu nasıl çözecekleri de ayrı bir mesele. “Aman, oğluma, kızıma iş verin,” diyenler çoğunlukta. Belediyelerin bu sorunları çözebileceğine içtenlikle inanıyorum. Başkanlar, insanları üzmeden, umutlarını kaybetmeden bu konuda nasıl bir çözüm üretebilirler? İşte bu da onların üzerinde bir baskı oluşturuyor.
Elbette bu sorunların ne başkanların ne de halkın hatası. Burada asıl sorun, sistemin insan odaklı olmamasında yatıyor. Halk, nereye başvuracağını şaşırmış durumda. İnsan, sevildiği ve iyi karşılandığı yere yönelir. Halk da bunu yapıyor; yerden göğe haklılar. Peki, asıl işleri engellenen belediye başkanları haklı mı? En çok da onlar haklı. Aslında bu sorunların çözümünün bizlerin elinde olduğunu biliyoruz. Ancak yollarımızı ejderhalar kesmiş durumda. Masalların öğrettiğine göre, ejderhaların hiçbir zaman mutlu bir sonu olmamıştır.
Kaynak: Antalya Körfez