Bu kişinin evlendiği zaman eşiyle ilişkisinde en ufak bir alarm durumunda sizce nasıl davranması beklenir? Biraz kamerayı bu eve çevirelim. Partnerimizle anlaşmazlık ve tartışmalarımız olduğunda hepimiz bir miktar korku yaşarız. Güvenli ilişkileri olanlarımızı için bu anlık ve geçicidir. Gerçek bir tehdit olmadığını veya istersek eşimizin bizi rahatlatacağını fark edince, korkumuz hızla ve kolayca yatışır. Ancak zayıf ve yıpranmış ilişkileri (yukarıdaki aile modelinde büyümüş kişiler gibi) olanlarımız için, korku çok yoğun ve baskın olabilir. Nörobilimci Panksepp, (1998), bunu “birincil panik” olarak adlandırır. Sonrasında yapılacak iki şey vardır. Ya partnerimizin bizi avutup rahatlatmasını sağlamak gayretiyle yapışkan ve talepkâr hale geliriz ya da kendimizi sakinleştirip korumak amacıyla geri çekilip bağlantıyı keseriz. Siz hangisini tercih ediyorsunuz? Partneriniz hangisini tercih ediyor? Peki siz böyle davranmayı nereden öğrendiniz?
S. Johnson (2022), der ki anne babasıyla rahat ilişki kurabilmiş, yakınlık hisseden ve güvenebilen insanlar ilişkilerinde partnerlerine karşı daha az öfke ifade ederler ve onlarda daha az art niyet ararlar. Kendilerini ve öfkeyi daha kontrollü bir yolla ortaya koyan biri olarak tanımlarlar. En kritik nokta ise problemlerini çözme ve partnerleriyle yeniden yakınlaşma gibi pozitif amaçlardan daha çok söz ederler.
Öfke, üzüntü, acı ve hepsinden öte korku gibi duyguların hücumuna ne zaman uğrarız? Bir kişi duygusal yönden ulaşılabilir ya da yanıt verici olmadığında yani ayazda, yalnızlıkta ve çaresizlikte, ulaşılabilir değilse yukarıdaki duygular tarafından esir alınırız. Yani eğer ailenizde babanız öfke problemi olan sadece bağırmayı bilen ya da bağırmayan sadece bakışları ters olan bir adamsa, anneniz kendi annesinden sevgiyi sadece “hak ederse” alabildiğini -mutfağı toplarsa güler yüz bulduğu, istediklerini yapınca size istediğinizi yapmaya izni olduysa- öğrendiği için böyle bir senaryoda çok da güvenli bağlanan kendinizi güvende hisseden bir yapıda yaklaşmayacağı için siz de kendinizi genelde kaygılı bulabilirsiniz.
Bu kişinin evlendiği zaman eşiyle ilişkisinde en ufak bir alarm durumunda sizce nasıl davranması beklenir? Biraz kamerayı bu eve çevirelim. Partnerimizle anlaşmazlık ve tartışmalarımız olduğunda hepimiz bir miktar korku yaşarız. Güvenli ilişkileri olanlarımızı için bu anlık ve geçicidir. Gerçek bir tehdit olmadığını veya istersek eşimizin bizi rahatlatacağını fark edince, korkumuz hızla ve kolayca yatışır. Ancak zayıf ve yıpranmış ilişkileri (yukarıdaki aile modelinde büyümüş kişiler gibi) olanlarımız için, korku çok yoğun ve baskın olabilir. Nörobilimci Panksepp, (1998), bunu “birincil panik” olarak adlandırır. Sonrasında yapılacak iki şey vardır. Ya partnerimizin bizi avutup rahatlatmasını sağlamak gayretiyle yapışkan ve talepkâr hale geliriz ya da kendimizi sakinleştirip korumak amacıyla geri çekilip bağlantıyı keseriz. Siz hangisini tercih ediyorsunuz? Partneriniz hangisini tercih ediyor? Peki siz böyle davranmayı nereden öğrendiniz?
Bowlby, (1969), bize bağlanma alarmımızın ne zaman çaldığı hakkında genel bir kılavuz sunmuştur. Ona göre bu alarm ansızın kendimizi dünyada tedirgin ve savunmasız hissettiğimizde, sevdiğimiz kişiye duyduğumuz yakınlık hissinde olumsuz bir değişim algıladığımızda ve ilişkiye yönelik bir tehlike, tehdit sezinlediğimizde çalar. Algıladığımız tehditler dış dünyadan veya iç evrenimizden gelebilir. Gerçek veya hayali olabilir. Önemli olan kendi algımızdır, gerçeklik değil. Misal eşiniz “saçmalama” dedi. O an zihninizde siz farkında olmadan inanılmaz bir öfke duydunuz, kendinizi o evden o evlilikten her şeyden çekip almak, çıkıp gitmek isteği geldi, öyle kuvvetli bir güç ki bu nefes alıp vermeniz hızlı, adrenalinizi kontrol edemediğiniz halde buldunuz kendinizi. Tek bir kelime. Aslında o sırada neler mi oluyor?
Bilinçli olmadan arka planda mazlum rolündeki annenizin babanıza sürekli “saçmalama” dediği an gözünüz önünden geçmese de zamanında siz o çocuk çaresizliği ile annenize inanılmaz öfkelendiniz. Babanız güçlensin istediniz ama öyle biri değildi. Eşinizin tek bir kelimesinin sizin bu anıyı anımsamadan, hatta aklınıza bile gelmeden vücudunuza ve düşünce dünyanıza neler yaptığına bir bakın. İşte gerçek veya hayali olabilir dediğimiz yere geliyoruz. Partnerinize bu kelimeyi size söylememesini talep edebilir, çok ağır geldiğini ifade edebilecekken olaylar sizin mantıklı konuşmanızı ve ifade gücünüzü ketler hale geldi.
Sürekli bir şeyleri bitirme, koparma, boşanma, bir daha asla o arkadaşını aramama, bir daha o akraba ile görüşmeme, tek bir hatada ya da aslında kaldırabileceğiniz bir durumu yaşanmışlıklarınızla köprü kurduğu için bir anda kestirip atma noktasına getiren biri iseniz, bu bahsedilen durumlara “o olay” anında bir frene basıp, bu nereden geldi? Neden bu kadar yükseldim? Kestirip attım yine hayalimde boşandım, kariyer yaptım ödüller aldım zihnimi hangi olay bu hale getirdi? soruları yolunuza ışık tutmanıza yardımcı olabilir.
Kaynak: Doktor Sitesi