Shaquille O’Neal’ın basketbol dünyasındaki etkisi ve üçlük devriminin oyun tarzını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin. Bu yazıda, büyük pivotun kariyeri ve modern basketbolun evrimi üzerine derinlemesine bir analiz yapıyoruz.
Patronlar Dünyası’nın haberine göre; Gazete Oksijen’den İnan Özdemir’in yazısında, Shaquille O’Neal’ın geçen hafta yaptığı bir açıklama NBA dünyasında önemli bir tartışma başlatmış görünüyor. Gelmiş geçmiş en büyük basketbolculardan biri olarak kabul edilen Shaq, katıldığı bir programda reytinglerdeki düşüşü üçlük devrimine bağlayarak, “Steph Curry ve arkadaşları oyunu karman çorman etti. Golden State’in o kadar üçlük atmasını vaktiyle umursamıyordum ama her takım iyi bir üçlük takımı olamaz. Neden herkes aynı stratejiye sahip ki? Bu durum oyunu sıkıcılaştırıyor,” ifadelerini kullandı. Shaquille O’Neal bu konuda yalnız değil; üçlük devrimi, basketbol dünyasında sıkça tartışılan bir mesele haline gelmiş durumda.
Ancak, bu durumu sadece Steph Curry ve Warriors perspektifinden değerlendirmek ne kadar adil? Shaq, yorumcu koltuğuna oturduğundan beri eleştirileriyle dikkat çekiyor; modern yıldızları küçümseyip, “Şampiyonluk kazanana kadar benim için yok hükmündesiniz,” diyor. Bu yaklaşım, Sergen Yalçın’ın yorumculuk kariyerine benzer bir tondan ilerliyor. Ancak Shaq’ın modern taktiklere dair düşünmemesi, oyunun her yönünün mükemmel olduğu anlamına gelmiyor. KENDİ ÇOCUKLARINI YİYEN DEVRİM
NBA’in bir süredir büyük bir devrimin pençesinde olduğu aşikar. Bu devrim, birçok yeteneği ve pivotu yıpratırken, birçok savunmacıyı da etkisiz hale getirdi. Dolayısıyla, basketbolun gittiği yönü tartışmak için doğru bir zaman dilimindeyiz. NBA’in yeni televizyon anlaşmasının kesinleşmesi de bu fırsatı pekiştiriyor; lig yönetimi, 2035-2036 sezonuna kadar sürecek yeni anlaşma ile toplamda 76 milyar dolar kazanacak. BOSTON FORMÜLÜ
Öncelikle verilere bakalım. 2010’ların başlarına kadar yavaş yavaş artan üçlük sayısı, 2012-2013 sezonunun ardından bambaşka bir boyuta taşındı. 2013 yılında takımlar maç başına ortalama 20 üçlük atarken, 2017’de bu sayı 27’ye yükseldi. 2020’den 2024’e kadar dört sezon süresince üçlük sayısı 34-35 civarında sabit kaldı. Fakat geçen sezon Boston Celtics, o kadar farklı bir basketbolla şampiyonluğa doğru yürüdü ki herkesin kafasında yeni sorular belirmeye başladı. Jayson Tatum, Jaylen Brown, Derrick White, Kristaps Porzingis, Jrue Holiday ve Al Horford gibi yetenekli isimlerden oluşan Celtics, koç Joe Mazzulla yönetiminde “Gelin, biraz daha üçlük deneyelim,” dediler ve rakiplerine büyük bir üstünlük sağladılar. Normal sezonu 64 galibiyet ve 18 mağlubiyetle tamamlayan Celtics, playoff yolculuğunda sadece üç maç kaybetti ve şampiyonluğu elde etti. Joe Mazzulla’nın ekibi, Dallas Mavericks’i finalde 4-1’lik bir skorla geçerken oldukça rahat bir oyun sergiledi. Normal sezonda maç başına 43 üçlük kullanan Celtics, finalde beş maçta toplam 207 üçlük denemesi yaparken, rakip Mavericks ise sadece 152 üçlükle seriyi tamamladı. Yani, takımlar arasında maç başına 11 üçlük farkı vardı. Rakipler de finali izlerken derslerini aldılar; Phoenix Suns, Kevin Durant’e dönerek “Daha fazla üçlük denemelisin,” düşüncesini benimsedi. Los Angeles Lakers ise 40 yaşına yaklaşan LeBron James’e “Biraz daha dış şut deneyebilir miyiz?” diye bakarken, koç olarak JJ Redick ile anlaşmayı tercih etti. Lig, Boston’ın hegemonyasından etkilenmişti. ÜÇLÜKLERİN ARDINDAKİ OYUNA BAKMAK GEREK
İlginç olan, Boston’ın o üçlük denemelerine yaklaşım şekliydi. Yetenekli oyuncuları eşitlikçi bir oyun prensibiyle bir araya getiren Boston, “Basketbolda demokrasi olmaz,” sözünü de tarihe gömüyordu. 2024 Celtics, 2004 Detroit Pistons’tan beri NBA’in gördüğü en eşitlikçi ekiplerden biriydi. Mehmet Okur’un parçası olduğu o Pistons ekibini hatırlarsınız; 2004 Pistons, finalde Kobe Bryant ve Shaquille O’Neal’ın sürüklediği Los Angeles Lakers’ı 4-1 mağlup ederken, finaller MVP’si olarak Chauncey Billups seçilmişti. Ancak Ben Wallace, Rasheed Wallace ve Tayshaun Prince olmasaydı o tarihi savunma kurulabilir miydi? Richard Hamilton’ın orta mesafe şut yeteneği olmasaydı, Billups o kadar rahat hücum edebilir miydi? 2004 Pistons, “Süper yıldız olmadan kazanamazsınız,” sözünü tarihe gömmüştü. Parçaların bir arada oluşturduğu karışım, bireylerin toplam kalitesinden daha üstündü. Boston Celtics de aynı formülü 2024’te uyguladı. Evet, oyunlarının temelinde ilk bakışta üçlük duruyordu fakat o temelin altına mükemmel savunma, harika top paylaşımı ve zekice planlanmış hücumlar yerleşmişti. Celtics, “Gelip gelip üçlük atan” basit bir takım olarak yaftalanamayacak kadar stratejik bir oyun sergiliyordu; bu gelişlerin çoğunda erken hamle yaparak rakiplerini hazırlıksız yakalıyor ve savunmaları tuzağa düşürerek etkili bir şekilde vurucu darbeyi indiriyorlardı.
YILDIZLAR ESKİDİ, YENİLER UZAKTAN GELDİ
Bugünlerde herkes üçlük sayısını artırmaya çalışıyor ve bu, Shaquille O’Neal gibi pek çok insanı rahatsız ediyor. Hatta NBA reytinglerinin bu sebeple düştüğünü iddia edenler de var ve bu konu gerçekten önemli. NBA’in reytingleri bir süredir gerileme eğiliminde. Covid-19 sezonu ve sonraki yıl, pek çok spor organizasyonu gibi NBA için de zorlayıcı bir süreç geçirdi. LeBron James, Stephen Curry ve Kevin Durant gibi yıldızların yaşlanması, ligin en çekici yüzlerinin yerini genç oyunculara bırakması anlamına geliyor. Bu yeni nesil oyuncular arasında Nikola Jokic, Luka Doncic, Giannis Antetokounmpo ve Joel Embiid gibi uluslararası yıldızlar öne çıkıyor; bu durum, ABD seyircisinin ilgisini azaltan bir faktör haline geldi. Jokic ve Doncic gibi Balkan kökenli yıldızların pazarlamaya pek meraklı olmaması, lig yönetimini zorlayan unsurlardan biri.
SEYİRCİ SEZON BAŞI REHAVETİ YAŞIYOR
Bu sezon da reyting açısından yavaş başladı. Ligin ilk iki haftasında, ESPN’de yayınlanan maçlarda geçen sezona göre yüzde 34 düşüş yaşandı. TNT maçlarında ise bu düşüş yüzde 14 civarlarında. Ancak NBA sezon içi turnuvası (yeni adıyla NBA Kupası) ve Warriors, Lakers gibi reytingi yüksek takımların öne çıkmasıyla bu düşüşü toparlamak mümkün olabilir. Peki, reytinglerin düşmesinde başka hangi sebepler var? Kuşkusuz izleme alışkanlıklarının değişmesi de dikkate alınmalı. Geleneksel televizyonlar artık maç izlemenin tek yolu değil; hem sanal servisler hem de kaçak yayınlar, gençlerin ilgisini çekiyor. Yani, televizyondaki programlar ve diziler nasıl reyting düşüşünden etkileniyorsa, basketbol da aynı şekilde etkileniyor. Burada tek istisna NFL. Amerikan futbolu ile Amerikan halkı arasında öyle bir bağ var ki her yıl “Yılın En Çok İzlenen 100 Yayını” listesinde baştan sona NFL maçları yer alıyor.
“ABD’NİN EN ULUSLARARASI LİGİ”
NBA ise kendisini “ABD’nin en uluslararası ligi” olarak konumlandırıyor ve tüm dünyada izleniyor. Ancak yine de izlenme oranları üzerine düşünülmesi şart. Lig yönetimi, bu sorunu yalnızca zamanın değişimi üzerinden görürse yanılır. Oyundaki savunma-hücum dengesi üzerine düşünmeli ve “Transfer gazeteciliği” çevresinde kurulan NBA medya düzenine yönelik bir özeleştiri yapmalılar. Hayatını NBA konuşarak kazanan biri olarak bu tartışmalara bakarken hep “Yanlış yere bakıyoruz,” demek istiyorum. Peki bunu söylesem de sesimi Shaquille O’Neal’a duyurabilir miyim? Shaq gibi bir devi geçtim, üç sayılık atışları “Tarihin en kötü icadı” olarak gören ünlü gazeteci Bob Ryan bile beni duymayacaktır. Duysa da muhtemelen üç sayı çizgisinin olmadığı 1980 öncesini övecektir. Zira Bob Ryan, 1970’lerden beri basketbolun içinde.
TARİHÎ DİRENÇ
ABA, 1967-1968 sezonunda üç sayı çizgisini hayata geçirdiğinde NBA “Bu ne saçmalık?” diye bakmıştı. NBA, ABA kapandığında da aceleci davranmadı ve üç sayı çizgisini oyuna dahil etmek için 1979-1980 sezonuna kadar bekledi. Bob Ryan, o yılların tümüne tanıklık etti. Ve bir zamanlar seyirciyi çekmek, oyuna eğlence katmak için kullanılan üç sayı çizgisinin, günümüzde en büyük muhaliflerinden biri haline gelmesi dikkat çekici. “Acaba fazla mı ileri gitti?” diye soranlardan biri. Ancak bu sorunun kesin bir cevabı yok. Benim inancım ise NBA’de esas tartışılması gereken konunun üç sayı devrimi olmadığı yönünde. Asıl mesele, hücumlara sunulan avantajlar. Zira 1980’lerde Magic Johnson ve Larry Bird ile popülerleşen, 1990’larda Michael Jordan ile küresel krallığını ilan eden lig, 2000’lerin başında bir krize girmişti. Tempo ve skorlar düşmüş; pota altı mücadeleleri ligi sıkıştırmıştı. Lig yönetimi o dönemde basketbolu daha da hızlandırmaya karar verdi ve kuralları buna göre esnetti. Steve Nash’li Phoenix Suns ve Stephen Curry’li Golden State Warriors, o değişimin meyveleriydi. Peki, günümüzde elinde üç sayı gibi güçlü bir araç olan yıldız hücumculara hala eskisi kadar avantaj sağlamaya gerek var mı? Savunmacılara daha fazla fiziksel müdahale imkanı tanınabilir mi? Daha fazla temas izni verilebilir, daha az faul çalınabilir mi? Lig yönetiminin bu konuya kafa yorduğu aşikar. Geçen sezon All-Star arasından sonra maç yönetimleri tamamen değişti ve hakemler, fiziksel mücadeleye ciddi şekilde izin vermeye başladılar. Normal sezonun son bölümünde yaşanan bu değişim, hem seyircilerden hem de basından olumlu tepkiler aldı. Şimdi mesele, cesur olup o değişimi kalıcı hale getirmek. 2000’lerin başında reytinglerin düştüğünü gören, Jordan sonrası popülaritesini korumakta zorlanan NBA, baraj kapaklarını açmış ve oyunun dengesini savunmadan hücuma doğru kaydırmıştı. Kobe Bryant’ın son yıllarında yeşeren Celtics-Lakers rekabetinin ardından LeBron, Durant ve Curry gibi fenomenler başrole geçtiler. Peki, 2010’ların ortasında Warriors-Cavaliers gibi tarihi bir rekabeti bulan, 2016 NBA Finalleri’nde reyting rekorları kıran lig, yeniden baraj kapaklarını kapatacak mı? Dengeyi bu sefer hücumdan savunmaya doğru çevirecek mi? Özetle, esas mesele Curry ve arkadaşları değil; esas mesele denge. Çözüm, ne 141-134’lük bir maçta ne de 69-67’lik bir maçta saklı. Basketbol, hayattaki her şey gibi dengeli olduğunda güzel.
Kaynak: Patronların Dünyası