Muazzez İlmiye Çığ, Türkiye’nin laiklik ve kadın hakları mücadelesinde öncü bir isimdir. Hayatı boyunca toplumsal cinsiyet eşitliği ve laiklik için verdiği mücadele, onu çağdaş Türkiye’nin önemli figürlerinden biri haline getirmiştir.
Türkiye’de laiklik ve kadın haklarının öncülerinden biri olarak kabul edilen Muazzez İlmiye Çığ, 20 Haziran 1914 tarihinde Bursa’da dünyaya gelmiştir. Yunan Ordusu İzmir’e Girdiğinde Ailesi Çorum’a Göç Etti Ailesi Kırım Tatarı kökenli olan Muazzez, genç yaşta büyük bir tarihsel değişimle tanıştı. 1919 yılında, tam beş yaşındayken, Yunan ordusunun İzmir’i işgali sırasında ailesi Çorum’a göç etmek zorunda kaldı. Burada ilköğrenimini tamamladı. Babası bir öğretmen olan Muazzez, erken yaşlarda Fransızca ve keman dersleri aldı.
1926 yılında Bursa Kız Muallim Mektebi’ne sınavla kabul edildi ve 1931’de, henüz 17 yaşında iken bu okuldan mezun olarak ilkokul öğretmeni unvanını aldı. Ankara Üniversitesi’nde Hititoloji Bölümüne Kaydoldu Öğretmenlik kariyerine Eskişehir’de başlayan Muazzez, 1936 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Hititoloji Bölümü’ne kayıt yaptırdı. Bu bölümde, dönemin en önemli Hitit kültürü ve tarihi uzmanları arasında yer alan Hans Gustav Güterbock ve Benno Landsberger gibi hocalardan eğitim aldı.
Sümer, Akad ve Hitit Dilleri Uzmanıydı 1940’ta diplomasını aldıktan sonra, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Antik Şark Eserleri Müzesi’nde kariyerine başladı. Burada on yıl boyunca, müzenin arşivlerinde yer alan, tercüme edilmeden ve tasnif edilmeden saklanan binlerce çivi yazılı tablet üzerinde uzmanlaştı. Meslektaşları Hatice Kızılyay ve F. R. Kraus ile birlikte, bu tabletleri temizleyip sınıflandırarak numaralandırdılar.
Çivi Yazılı Belgeler Arşivini Oluşturdu Çığ, 74 bin tabletten oluşan kapsamlı bir çivi yazılı belgeler arşivini oluşturdu ve 3 bin tabletin kopyasını çıkararak katalog hâlinde yayımladı. Zamanla, tabletlerin deşifre edilmesi ve yayınlanması konusundaki çabalarıyla Müze, dünyanın dört bir yanından Eski Çağ tarihi araştırmacılarının ilgisini çeken bir Ortadoğu dilleri öğrenme merkezi haline geldi.
‘Tarih Sümer’de Başlar’ Kitabı 1990’da Yayınlandı Muazzez İlmiye Çığ, 1957 yılında Münih’teki Oryantalistler Kongresi’ne katıldı ve 1960’ta Heidelberg Üniversitesi’nde altı aylık bir çalışma gerçekleştirdi. 1965 yılında Roma’da düzenlenen Hitit sergisini Londra’ya taşıdı. 1972 yılında emekliye ayrıldıktan sonra bir süre yurtdışında kalan Çığ, 1988’de Philadelphia’daki Asuroloji kongresine katıldı. Prof. Kramer’in “History Begins at Sumer” adlı eserini Türkçeye çevirdi ve bu kitap 1990 yılında “Tarih Sumer’de Başlar” adıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımland.
Muazzez İlmiye Çığ, 1940 ile 1983 yılları arasında Topkapı Müzesi Müdürü M. Kemal Çığ ile evliydi ve bu evlilikten iki kızı oldu. Nefreti Körüklemekten Hâkim Karşısına Çıktı Çığ, “Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği” ve “Vatandaşlık Tepkilerim” isimli kitaplarında kadınlarda başörtüsünün köklerinin Akadlara dayandığını yazdı. 2007 yılında, kendisi ve yayıncısı, “dinî farklılıklara dayalı nefreti körüklemek” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamalarıyla yargılandı. Duruşmasında, “Ben bir bilim kadınıyım… Kimseye hakaret etmedim” diyerek suçlamaları reddetti. İlk celsede hâkim davayı düşürdü ve yarım saatten kısa süren bir duruşmanın ardından kendisi ve kitabın yayıncısı beraat etti.
Son Doğum Gününü 20 Haziran’da Kutlamıştı Cumhuriyetin simgelerinden biri olan Muazzez İlmiye Çığ, son doğum gününü 20 Haziran’da kutladı. ‘Artık Bıktım Yaşamaktan’ 104 yaşına girdiği gün, verdiği röportajda ilerlemiş yaşı üzerine düşüncelerini paylaştı. Osmanlı’nın son dönemlerine, iki dünya savaşına ve Cumhuriyet’in her dönemine tanıklık eden Çığ, Posta’dan Oya Çınar’a verdiği röportajda, “104 yaşında olduğumu düşündükçe şaşkına dönüyorum. Beklemiyordum. Ama artık bıktım yaşamaktan. Çok dertleniyorum. Kendimle ilgili değil ama etrafımda olup bitenler beni çok üzüyor. Çocuklarım, torunlarım için kaygılanıyorum, onlar için ödüm kopuyor” dedi.
‘Neden Sümeroloji?’ Çığ, “Nasıl geçti hayatınız?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Dolu dolu geçti. Dalgalarda kaldım ama hiç boğulmadım. Hep su yüzünde kaldım. Çok çalıştım. O kadar işin gücün arasında iki çocuğum oldu. Annemin yardımlarıyla ve kocamın anlayışıyla büyüttüm. Kıyafetlerini kendim dikerdim. O zaman hazır giyim yoktu. Evde de dışarıda da hep çalışarak geçti hayatım.” Sümeroloji ile ilgili olarak da, “Ankara’da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açılalı bir yıl bile olmamıştı. İki arkadaş, Fransızca bölümüne kayıt olmak istiyorduk. Ama kayıtları dolmuş. “Hititoloji profesörü yeni geldi. Yan dersler olarak da sümeroloji ve arkeoloji olacak” denildi. Gidip oraya kayıt olduk. Tabii çok cahiliz o zaman. ‘Loji’nin ‘bilim’ olduğunu bile bilmiyorduk. Tesadüfen başladı her şey. Hocamız okulda kalmamı çok istedi ama ben istemedim. Babam çok kızdı; o da profesör olmamı istiyordu. Sonra İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde çalışmaya başladım. Hiç de pişman olmadım. Maalesef okulda kalanlar ne sümeroloji ne de başka alanda bir şey ortaya koyabildi. Koskoca bir sümeroloji arşivi meydana getirdik. Anlaşılan o ki, biz yapmasak başkası da yapmayacakmış” şeklinde ifade etti.
Kaynak: Patronların Dünyası